Beni tanıyanlar bilir,
Çorumluyum. Ailemin büyük bir kısmı da Çorum’da yaşıyor. Fırsat buldukça kaçar
Çorum’a giderim ailemi görmek için. Yüksek lisans yaptığım yıllarda rahmetli
babaannem hayattaydı. Beni tanıyacak, sohbet edecek kadar sağlıklı olduğu
yıllarda yaptığım Çorum ziyaretlerinde ilk karşılaşmamızda hal hatır sorma
bittikten sonra sohbet hep aynı noktaya gelirdi: “Daha bitmedi mi okul?” Cevap
da aynı: “Yok, daha bitmedi.” Babaannemi kaybedeli yıllar oldu, okul hala
bitmedi, hiç bitmeyecek de. Sadece benim için değil, mesleği bilgi üretiminden
az ya da çok etkilenen her birey için geçerli bu gerçek. Yaşam boyu
öğreneceğiz, işimizi daha iyi yapabilmek için, güncel şartlara uygun yapabilmek
için.
Aslına bakarsanız, bu hiç de yeni
bir gelişme değil. Sadece adını yeni koyduk: Yaşam Boyu Öğrenme. Bu terimi ilk defa Erasmus Koordinatörlüğü
yaptığım 2006 yılında duydum. Malumunuz Avrupalılardan ithal bir terim. Onlar
Life-Long Learning dedi, biz de beğendik aldık Yaşam Boyu Öğrenme (ya da Hayat
Boyu Öğrenme) olarak çevirdik ve dilimize kattık.
Hiç de yeni bir gelişme değil
dedim, lafı yarım bıraktım. Babam bir Türk bankasında memur olarak çalıştı ve
şimdilerde emekliliğin tadını çıkarıyor. Bir gün bana da onun gibi bir
emeklilik yaşamak nasip olur inşallah. Çünkü bankacılıktan emekli oldu da,
hayattan değil. Hala öğrenmeye, tecrübe etmeye, sorun geliştirip çözmeye devam
ediyor. Bankada çalıştığı dönem zaman zaman Ankara’ya giderdi. Eğitim yapılırmış
Ankara’da. O dönem bu bankanın genel müdürlüğü Ankara’daydı, sanıyorum ondandı
eğitimin Ankara’da olması. O zamanlar küçüktüm. Garip gelirdi bana kocaman
adamın kalkıp bir başka kente eğitime gitmesi. Garip gelirdi çünkü mesleğini
icra ederken eğitime çağırdıklarına göre bilmediği bir şeyler vardı. O halde ya
babam okulda tembellik etmiş öğretmenlerinin öğrettiklerini öğrenmemişti (çünkü
zeki bir adam olduğundan şüphem yoktu, öğrenmek istese öğrenirdi) ya da babamın
öğretmenlerinin bilgisi yetersizdi, bilmedikleri bir şeyi nasıl öğretsinler. Bu
soru cevapsız kaldı ve rafa kaldırdım.
Yıllar geçti, ben büyüdüm,
öğrendim öğrendim, öğrenebildiklerimi paylaşabileceğime kanaat getirmiş
olmalılar ki “Hadi sen de öğret.” dediler. Öğretiyorum, aynı babamın
öğretmenleri gibi. Ve benim, benimle birlikte aynı emelle öğretenlerin
yetiştirdikleri öğrencilerle çalışanlardan kimileri bu öğrencilerden memnun değiller.
Çünkü bilgileri yetersiz, aynı babamın öğretmenleri gibi. Benim çocukken
kafamda dolaşan düşünceler onların kafasında da dolaşıyor: “Bu öğretmenlerin
bilgisi yetersiz.” Kim yeterli dedi ki?
Hiç şüphesiz babamı eğitime
çağıranlar bir şeyin farkındaydı. Öğrenmek bir yerde durup biten bir eylem
değil, bir süreç, sürekli devam etmesi gereken bir süreç ve öğrenilen her bilgi
yetersiz. Hele ki, içinde yaşadığımız çağın bir öncekine kıyasla endüstriyel
üretime değil de bilgi üretime dayandığını düşündüğünüzde “Öğrendim, bitti,
oldum ben artık” diye düşünenlerin vay haline! Öyle düşünen komşu teyzelere “Hayat
Boyu Öğrenme” dediğinizde onların verdiği tepki aynı. “Şimdi bir de bu moda oldu.” diyorlar.
Onlar öyle düşünmeye devam etsinler de biz eğer çevirmenlik mesleğine gönül ve
emek vermiş bireylersek gelin biz komşu teyzecilik yapmayalım.
Lisans eğitimim sırasında değerli
hocam Profesör Doktor Alev Bulut derslerinde çevirmenliği anlatırken ne kadar
emek isteyen bir meslek olduğuna vurgu yapar ve çevirmenliğin sürekli merak
etmeyi, dünyada olup bitenlerden haberdar olmayı yani dünya gündemini takip
etmeyi ve sürekli öğrenmeyi gerektiren bir meslek olduğunu söylerdi. Eğer
çevirmen olacaksak yaşam boyu öğrenmeyi hayat prensibi haline getirmeliydik.
Samimi olmak gerekirse, bu beni korkuturdu da kimselere söyleyemezdim. Ama
gelin görün ki “Bunu oyuna başlamadan bana kimse söylemedi, mızıkçılık
yapıyorsunuz, oynamıyorum” deme gibi bir şansım da yoktu.
Şimdi sene 2012 ve gündem hala
kimi kesimlerce aynı: ”Neden akademisyen çeviri eğitimciler piyasa şartlarına
uygun eleman yetiştirmiyorlar?” Soruya soruyla cevap verip kaytarmak gibi
görünebilir (Cem Yılmaz şovunun aldatan koca ile eşini konu alan bölümünde
aldatan kocaların zaman kazanmak ve kaytarmak için soruya soruyla cevap
verdiklerini canlandırır.) ama niyetim o değil. “Kimin şartlarına, hangi yılın
şartlarına göre?”
Öğrenmeye devam edeceğiniz güzel
yıllara…