24 Haziran 2016 Cuma

Çeviri dediğin nedir ki? Altı üstü birinin yazdıklarını bir başka dilde taklit etmek…

Öyle mi acaba gerçekten? Ya da bu kadar insan çevirmenliği sırf kolay yapılan ve karşılığında yüklü paralar kazanılan bir meslek olduğu için mi yapıyor? Yoldan geçen bir vatandaşa sorsak çevirmen olmak ne demek? Ya da durun soruyu biraz daha basitleştirelim tercüman olmak ne demek diye sorsak? Çünkü çevirmen sözcüğü hala toplumda genel kabul görmedi, hala yazılı tercümeler ve yazılı tercümanlar var hayatımızda ve mütercimle tercümanın ayrımını bilmiyoruz, hatta çeviri ve çevirmen sözcüklerini belki hiç duymadık bile. Abarttığımı düşünebilirsiniz ama kısa sürece önce katıldığım bir akademik toplantıda çalıştığım bilim dalının adını söylediğimde, çeviribilimi çevre bilimi olarak anlamaları ya da çeviribilim diye bir bilim dalının varlığından ilk kez haberdar olmaları bırakın toplumu, akademik dünyada dahi çevirmen, tercüman, mütercim, çeviribilim gibi kavramların çok da bilinmediğine işaret ediyor.

Tekrar asıl konuya dönecek olursam, çevirmenlik hiç de sanıldığı kadar kolay bir meslek değil. Çeviriyi yaptıranı/talep edeni memnun etmek o kadar kolay bir iş değil. Bunun pek çok nedeni var. Bir kere genel olarak çeviri yaptırmayı sevmiyoruz. Gerek bilimsel çalışmalarda gerekse çeviri sektörünün yayınlarında sıkça karşımıza çıkan bir tespit var. Çeviri, çeviriyi talep eden/çeviriye para ödeyen pek çok kimse için bir baş ağrısı. Çeviri adeta sırttan atılması gereken bir yük olarak görülüyor. Ayrıca çevirmenden ve çeviriden çok şey bekliyoruz. İstiyoruz ki çevirmen sadece çeviri yapmasın, yaptığı işe katma değer katsın, “çeviriden öte bir iş” çıkarsın, hatta biraz abartacağım burada dikkatinizi çekmek için, mümkünse kuş kondursun. Kimi zamanda nasıl bir şey istediğimizi de bilmiyor, ifade edemiyor ya da ifade etmekle uğraşmıyoruz. Gerek de yok diye düşünüyoruz. Ne beklenebilir ki, elbette çevirinin çok kaliteli olmasını bekliyoruz.

Kalite… Zaten çevirmenlerin, çeviri işindeki aracıların, çeviriye para ödeyenlerin yani müşterilerin başını ağrıtan en büyük sorunlardan biri bu kalite sorunu. Edebiyat çevirisi uzmanlık alanım olmadığı için bir şey söyleyemeyeceğim ama konu teknik çeviri olduğunda çevirinin sanat mı yoksa zanaat mı olduğunu artık sorgulamıyoruz galiba. Teknik çeviri endüstriyel bir üretim olarak görülüyor. Bu şekilde kategorize edildiği zaman da müşteri diğer endüstriyel üretim kollarındaki duruma benzer bir durum hayal ediyor. Oysa çeviri diğer endüstriyel üretim kollarından pek çok açıdan farklılık gösteriyor. Örneğin bir çevirmen ve çeviribilim araştırmacısı olarak diyebilirim ki çeviride ham madde bizim kontrolümüz altında değil ve bu çoğunlukla ciddi bir sıkıntı. Müşteri kaliteli çeviri bekliyor ve kaliteli üretim yaptığına inandığı bir çevirmene/çeviri şirketine belirli bir kaynak metin yani ham madde gönderiyor. Bir üretim süreci neticesinde ortaya çıkan ürünün kalitesi üretim sürecinin kalitesi kadar hatta belki daha da fazla oranda ham maddeye bağlıdır. Ancak ne yazık ki çeviride ham maddenin kalitesi fazla konuşulan, tartışılan bir konu olmadı bugüne kadar. Sosyal medya gruplarında çevirmenler bu konuda yazıyorlar, şikayet ediyorlar. Ama bunlar müşteriye ne kadar ulaşıyor acaba? Müşterilerin var olduğu ortamlarda bu konu tartışılıyor mu?

Daha bu sabah genç bir meslektaşımdan dinledim. Yaklaşık yüz altmış sözcüklük bir iş almış. “Kaynak metin anlaşılmıyor” dedi. Dedim ki, “Tam da bugünlerde bu konu üzerine düşünüyor ve bir şeyler yazmayı düşünüyordum, ne güzel denk geldi”. Meslektaşımdan hiç şüphesiz kaliteli bir çeviri üretmesi bekleniyor. Hatta müşteri “tercümenin” “çok özenli” olmasını çünkü bu çevirinin çok önemli olduğunu ifade ediyor. Şimdi burada bir es verip düşünmemiz gerekiyor. Kaynak metin anlaşılmıyor ne demek? Bir çevirmen kaynak metni anlamakta zorluk çekerse ne olur? Kaynak metni anlayamamak çevirmenden kaynaklanan bir sorun mudur? Yani çevirmen mi yetersizdir? İlk soruyla başlayacak olursak yazdığınız bir metin sizin dışınızda bir kimse tarafından okunduğunda anlaşılmıyorsa o metnin kalitesinde bir eksiklik var demektir ve eğer böyle bir metni bu haliyle çevirmene gönderirseniz iki olası sonuçtan birini yaşayabilirsiniz: 1-Çevirmen metni anlayabilmek için size sorular sormak durumunda kalır ve istediğiniz gibi kaliteli bir çeviri üretmeye çalışır. Bu sizi hem yorar hem de size zaman kaybettirir. 2- Çevirmen metni kendi yorumladığı şekilde, belki doğru belki yanlış, çeviri yapar. Bu durumda beklentinize uygun bir çeviri ürünü çıkmama ihtimali yüksektir. Peki, böyle bir durumda genelde çevirmenin başına gelen nedir? Bir müşteri, beklentisini karşılamayan bir çeviri ile karşılaştığında verdiği ilk tepki çoğu zaman şöyledir: “Bu iş olmamış. Çevirmen yapamamış.”

Çevirmenin kaynak metni anlayamaması her zaman o metnin kalitesiz olduğuna işaret değildir. Kimi durumlarda çevirmenin çeşitli açılardan (dil bilgisi, konu bilgisi, kültür bilgisi gibi) yetersiz olması da metni anlayamamasına neden olabilir. Ancak kaynak metniniz kalitesizse en donanımlı çevirmene de gönderseniz beklentinizi karşılamayan bir çeviri ile karşılaşma ihtimaliniz var. Bu biraz da şuna benziyor: Kalitesiz bir kumaşı alıp usta bir terziye gidiyorsunuz ve diyorsunuz ki bu kumaştan bana şahane bir elbise yap. Terzi de ustalığının, deneyiminin verdiği güvenle size “Olmaz” diyor, neden olmayacağını açıklıyor ve kabulleniyorsunuz. Ama çevirmenler söz konusu olduğunda onlardan kuş kondurmalarını bekliyoruz ve kaynak metne dair olumsuz tespitler yapmalarına alan bile bırakmıyoruz. Peki, şimdi bu haksızlık değil mi?


Amaaan çeviri dediğin nedir ki altı üstü birinin yazdıklarını bir başka dilde taklit etmek diyoruz ya, işte gerçekte öyle olmuyor. Çeviri söz konusu olduğunda, biz kumaşı seçme lüksü olmayan terziden şahane bir elbise yapmasını istiyoruz bazen, olmayınca da yapamamışsın diyoruz. Halbuki ham madde kaliteli olsa bu sorunların hiçbiri yaşanmayacak belki de. Hadi gelin şu ağdalı, uzun, başı ucu nereye gittiği belli olmayan cümlelerden vazgeçelim. Hani onlarla yazıp konuşunca daha havalı, daha bilge göründüğümüzü düşüyoruz ya hep yalan, kim demişse kandırmış sizi. Çağ iletişim çağı, iletişemediğinizde bildiğiniz, kullandığınız o dil hiçbir işe yaramıyor. Bunu ilk ya da tek söyleyen değilim, şüphe yok ki son söyleyen de olmayacağım.