22 Aralık 2021 Çarşamba

Özür Dilemek Üzerine

 "Belki de artık yazmam gerekiyordur" dedim ve parmaklarımın klavyenin tuşları üzerinde akmasına izin verdim. Şimdi yazacaklarım son zamanlarda yaşadığım benzer deneyimler ve bu deneyimler karşısında yaşadığım rahatsızlıkla alakalı.

Uzun zamandır etkili iletişime kafa yoran bir birey, araştırmacı ve öğretmenim. Hem bireysel olarak kendi deneyimime dışarıdan bakmaya çalışıyorum ki bununla amacım kendi iletişim becerilerimi iyileştirmek. Çünkü yaşam boyu öğrenme felsefesine inanan biri olarak hep bir miktar ham kaldığımı ve ölene dek pişeceğime inanıyorum. Aslında en mükemmel halimiz şu anki halimiz. O halde kendimizi geliştirmeye ne gerek var gibi düşünebilirsiniz. Buradaki bakış açısının arkasında şu mesajın olduğuna inanıyorum. Evet iyisin Sinem, kendine işkence yapma, yani hata yaptığında kendini bağışla, hata yapıyor olman yetersiz olduğun anlamına gelmiyor. Hata yapıyor olmam insan olduğumun bir göstergesi. Ancak hatalarda özşefkati hatırlayıp kendime “Olur öyle bazen” demek, deneyimlerime dışarıdan bakmak ve gelecek deneyimler için daha iyi bir versiyonumuzu yaratmaya çabalamak olsa gerek hayat yolculuğumun temel gayesi. Bir ben var benden içeri ve o ben şimdiki benin daha gelişmiş bir versiyonu olarak açığa çıkabilir mi?

Deneyimime gelecek olursam, konu özür dilemekle alakalı. İş yerlerinde ve özel hayatımdaki karşılaşmalarımda zaman zaman çatışmalar yaşıyorum. Çatışma karşısında durup bekleyen, eli kolu bağlı duran bir birey değilim. Çatışmalarda iletişimi elden bırakmamanın ve bunu yaparken de elden geldiğince iyi niyet ve empatiyle, çözüm odaklı yaklaşmanın önemine inanıyorum.

Şu an bu satırları yazdığım zincir kahve dükkanında kasadaki görevli benden fazla ödeme aldı. Bu ödemeyi kartımdan çekti. Görevlinin hatasını fark ettim ve sakinlikle kendisine ifade ettim. Hata yapmadığını, benim hata yaptığım tepkisini verdi. Hayır dedim, belki sesim yeterince çıkmamıştır, ondan yanlış duymuş olabilirsiniz dedim ve bu esnada elim gayri ihtiyari maskeme kaydı, maskemi indirdim. Çünkü bilinçaltımda muhtemel kodlama şu: Maske sesimi engelliyor. Öyle değil aslında otomatik davranış olarak insanlar beni duymadığında sesimi yükseltirken elim maskeye gidiyor. Hele bugünlerdeki ses kısıklığım beni epey strese sokuyor. Neyse bunu not aldım, kodlamamı değiştirmeye çalışacağım. Maskenizi takın lütfen dedi. Tamam, takıyorum, dedim ve taktım. Bir şeyler söyledi ve bir sonraki müşteriyle ilgilenmeye geçti. Sorunum çözülecek mi çözülmeyecek mi belirsiz kahve dağıtım barına doğru ilerledim ve o esnada fazla ödeme nakit para olarak tarafıma iletildi.  Şimdi burada hem kendimi hem onu eleştiriyorum ve şu sonuçlara varıyorum.

Kendimle ilgili:

1-Maskeni kalabalık ortamlarda iletişim halindeyken indirme, hele bireyler arasındaki mesafe az olduğunda daha da özenli davran Sinem.

2-Daha yavaş konuşabilirsin. Öfkeli de olsan daha yavaş ve daha alçak sesle konuş çünkü insanlar kendilerine bağırdığımı ve saygısızlık ettiğimi düşünebiliyor. Karşı tarafın algısını yönetemem ama kendime ders çıkarabilirim. Yani sorarım kendime “Bunun yerine neyi deneyimlemek istersin?” Daha sakin ve yavaş konuşmayı deneyimlemek isterim.

Karşı tarafla ilgili:

1-Hata yaptığın için özür dileyebilirsin. Çünkü hatalı olan sensin, mağdur olan benim ve ben müşteriyim. Yani beni kaybetme bence.

2-Maskemi takmamı daha nazik ifade edebilirsin. “Maskenizi takın” bir emir cümlesidir. Bu cümleyi net ve kararlı olmak için kullanabilirsiniz fakat ses tonunuz ve beden dilinizle ve cümleye “lütfen” sözcüğünü ekleyerek daha nazik ifade edebilirsin. Aynı cümlede hem kararlı hem de nazik olmak mümkün.

3-Beni ayakta bekletip ne yapacağımı bilmez halde bırakmak yerine beni yönlendirebilirsin. Bir müddet şurada bekleyin çözeceğiz, diyerek beni rahatlatabilirsin. Bu sayede ben de senin anlık çaresizliğini görmem. Hem yetersizim izlenimi vermemiş olursun hem de daha sakin çalışmak için kendine alan açabilirsin. Çünkü insanlar çalışırken izlendiklerinde, hele ki hatalarını düzeltmeye çalışırken izlendiklerinde ister istemez strese girerler. Strese girmemek için çözüm üretme konusunda deneyimli olmak gerekir ki görevlinin yaşını ve yüz ifadesini dikkate aldığımda çok sakin kaldığı izlenimini alamadım.

Şiddetsiz iletişim felsefesi bize insanlarla ilgili deneyimlerimizi ben diliyle anlatmamızı söylüyor. Yani sen rahatsız etmedin, ben rahatsız oldum; sen kırmadın, ben kırıldım. Benceler, bana öyle geliyor kiler var bu dilde. Çünkü benim düşüncem benim bakış açımın eseri. Gerçekleri değil benim gözümden görünenleri benim akıl süzgecimden geçirip kendime has dilimle ifade ediyorum. Bu dil bizi suçlayan bireyden kendi düşüncesini, duygusunu ifade eden bireye dönüştürüyor. Böylece yanlış anlaşılmalara, iletişim kopukluklarına alan bırakıyor ve bizi mükemmeliyetten kurtarıyor. En mükemmel halim şimdiki halim ama kendi standartlarımın, kendi sistemimin mükemmeliyim ve ulaşmam gereken evrensel bir mükemmeliyet ya da bir başkasının mükemmeliyeti yok. O zaman nasıl bir ben olmak istediğime de ben karar veriyorum. Ve belki de daha iyi bir dünya için işbirliği yapıp birbirimizi dinleyip, anlamaya çalışıp, hata yaptığımızda özür dileyebiliriz.

Not: Görevliye iki kez hatırlattıktan sonra müdürle görüşmeyi ve sakinlikle derdimi anlatmayı başardım. O da sakince beni dinledi, özür diledi ve sorunun nedenini (personelin sağlık sorunlarına bağlı motivasyon kaybı ve yorgunluğu) ve bana su ikram etti. Bence bu tür paylaşımlar çok önemli. İletişim önemli. Bir de sağlığınızı düşünüyorsanız (mesela boğaz çakranızla bağlantılı organlarınızın iyiliğini) o zaman içinize atmayın ve kendinizi ifade edin. 

26 Haziran 2021 Cumartesi

Sevgili bilinçaltım, iyi bir çevirmen olmak istiyor musun? Peki iyi çevirmen ne demek sence?

 

Neleri kodlamışsınız bilinç altınıza hiç farkında mısınız? Bence farkına varsanız iyi olur. Çünkü o kodladıklarınız hayatınızı yönetiyor. Koşma düşersinler, korkma bir şey olmazlar, aman sen de her şeye ağlıyorsunlar. Erkeklere güven olmaz? Olur mu? J Olur olur.

Konuyu çeviriye nasıl bağlayacaksın bakalım Sinem? Evet, akıllara gelen soru bu muhtemelen. Çok hızlı çevirmek istiyorum ama olmuyor. Çok kaliteli çevirmek istiyorum ama olmuyor. Yaratıcı çeviri çözümleri bulmak istiyorum ama olmuyor. Çeviri dolu günlerin, ayların, yılların ardından bu şikâyetlerle yola devam ettiğinizin farkındaysanız belli ki sorun başka bir yerde. Yani çabalıyorsunuz, çabalıyorsunuz olmuyorsa bir de bilinçaltınıza bakın derim.

Kas testi denen bir yöntemi öğrendiğimden beri bilinçaltımın farkına vardım. Mesela gerçekten çevirmen olmak istiyor muyum? Gerçekten çeviriyi öğretmekten keyif alıyor muyum? Gerçekten araştırmaktan, yazmaktan keyif alıyor muyum? Hayattan gerçekten keyif almak istiyor muyum? Daha da önemlisi ben kimim, nereden geldim ve nereye gitmeye çalışıyorum?

Kas testi bahane bilinçaltım şahane! Bilinçaltınıza ulaşmanızın farklı yöntemleri var elbette. Bence en etkili yollardan biri nefes! İlk nefes çalışmalarımda bilinçaltımın şahaneliğine tanıklık ettim. Orada sohbet eden insanlar vardı. Neyse oraya çok girip de kafaları karıştırmayım, o kısım bana kalsın.

Ama yapmak istiyorum da olmuyor dedikleriniz varsa sorun bilinçaltınıza. Dostum neden olmuyor deyin? Sonra merakla bakın bakalım, size nasıl bir hikâye anlatıyor. Çok şaşırtıcı hikâyeler çıkabilir karşınıza, hatta benim gibi ilk denemenizde korkup kaçabilirsiniz. Ben kendime cesur ol Sinem dedim, güçlü ol. Belki sizin de işinize yarar bu yöntem.

Sorun bakalım, gerçekten çeviri yaparak mutlu musunuz? Nihayetinde mutlu olmak için gelmedik mi hayata?

Bilinçaltınızla sohbetinizde mutluluklar dilerim. J Miyav!

 

29 Nisan 2021 Perşembe

 

Bir çevirmen adayını bir köy büyütür!

Epeydir yoktum ortalıkta. Çünkü çocuk büyütüyorum. Çocuk büyütmek artık öyle sevgili Deniz Mit Alptemoçin’in blogunda yazdığı gibi komün bir eylem değil, en azından bizim oralarda. Niye mi? Yahu bir kere pandemi var. Bir kere bize mi sordunuz da doğurdunuz var? (Bu arada doğuran olarak ben tek kişiyim ama nedense annelik literatüründe hep bir çoğul dil var. Kakamızı yaptık. Çocuğu Amerika’da doğurduk. Bu arada aman yanıltmayım sizi ben kullanmıyorum bunları. Bir kere denedim, ağzım yamuldu.) Neyse, komün yok efendim, arada destek verenler sağ olsun var. Ama çoğunlukla iki kişilik bir eylem bizim evde. Anne-baba-çocuk çekirdek aile, çok ciciş. Neyse gündem bu değil merak etmeyin. Çocuk doğurdum, blogu anne bloguna çevirmedim.

Evet, bir Afrikalı atasözü dermiş ki: It takes a village to raise a child. Son dönemde çeviride işbirliği ile yatıp kalkıyorum. Aaa birden aklıma bu atasözü geldi. Niye diye düşünürken, ampül yanıverdi. Bir çevirmen yetiştirmek için de bence bir köy gerekir. Ondan gayrı bunca seminer, bunca online eğitim, bunca misafir konuşmacı, bunca derse uzman daveti falan filan. Evet belki çıkış noktası, çocuklar sadece akademisyenden beslenmesin uygulamacıdan da uygulama bilgisi edinsindi. Ama bugün geldiğimiz noktada görüyorum ki, bir çevirmen yetiştirmek komün bir eylemdir ve bu eylemde çeviri dünyasının her üyesi sorumludur.

Roger T. Johnson, David W. Johnson ve Karl A. Smith Active Learning: Cooperation in the CollegeClassroom başlıklı makalelerinde işbirliğini (onlar cooperation terimini kullanıyorlar ama ben collaboration olarak okumayı yeğledim) anlatmak için şu benzetmeyi kullanırlar ve bence çok yerindedir: “We sink or swim together.” Ben şöyle Türkçeleştirdim: “Ya birlikte batarız ya da birlikte çıkarız.” İşbirliği bugünün dünyasında hayatımızı yöneten kavram. Pandemi bir kez daha tekrar tekrar gözden kaçırdığımız bu gerçekliği acı bir şekilde gözümüze gözümüze sokuyor. Ya birlikte batarız ya birlikte çıkarız. Dünyayı rekabet yönetiyor ve güçlü olan kazanıyormuş gibi bir hikâye okuduğumuzu sanıyoruz. Hâlbuki güçlü yapılanmalara baktığımızda onların birbirinin sırtında yükselme ilkesini ön planda tuttuklarını görüyoruz.

Peki, asıl konudan kasıtlı bir şekilde bir miktar uzaklaşmışken tekrar asıl konuya dönecek olursam, o zaman bu, çeviri eğitimi bağlamında ne anlama geliyor? İşte bu sorunun peşindeyim aylardır. Ve cevaba yaklaştığımı hissediyorum. Çeviri eğitimini baştan ayağa işbirliği ile donatmak lazım. Bu sadece bir derste öğrencilerden ekipler yarattım ve onlara çeşitli roller çerçevesinde çeviri projeleri yaptırdım meselesi değil. Evet, bu bir başlangıç noktası ve iyi bir nokta. Bir yerden başlamak lazımsa o zaman buradan başlanabilir. Ben de oradan başladım. Ama amaç bu olmamalı ya da varış noktası. Yol açıldıkça açıldı ve bana çok şey gösterdi.

Arkası yarın. Makale yolda. Neler gördüğümü merak eden biraz daha bekler. Hahaha, ağzınıza bir parmak balı çaldım ve hadi kaçtım. Çocuk ağlıyor, ona bir bakayım siz bu esnada düşünedurun.

Bir de dinleme önerisi: https://www.youtube.com/watch?v=DOsOndHFFP8