"Belki de artık yazmam gerekiyordur" dedim ve parmaklarımın klavyenin tuşları üzerinde akmasına izin verdim. Şimdi yazacaklarım son zamanlarda yaşadığım benzer deneyimler ve bu deneyimler karşısında yaşadığım rahatsızlıkla alakalı.
Uzun zamandır etkili iletişime kafa yoran bir birey, araştırmacı ve
öğretmenim. Hem bireysel olarak kendi deneyimime dışarıdan bakmaya çalışıyorum
ki bununla amacım kendi iletişim becerilerimi iyileştirmek. Çünkü yaşam boyu
öğrenme felsefesine inanan biri olarak hep bir miktar ham kaldığımı ve ölene
dek pişeceğime inanıyorum. Aslında en mükemmel halimiz şu anki halimiz. O halde
kendimizi geliştirmeye ne gerek var gibi düşünebilirsiniz. Buradaki bakış
açısının arkasında şu mesajın olduğuna inanıyorum. Evet iyisin Sinem, kendine
işkence yapma, yani hata yaptığında kendini bağışla, hata yapıyor olman
yetersiz olduğun anlamına gelmiyor. Hata yapıyor olmam insan olduğumun bir
göstergesi. Ancak hatalarda özşefkati hatırlayıp kendime “Olur öyle bazen”
demek, deneyimlerime dışarıdan bakmak ve gelecek deneyimler için daha iyi bir
versiyonumuzu yaratmaya çabalamak olsa gerek hayat yolculuğumun temel gayesi.
Bir ben var benden içeri ve o ben şimdiki benin daha gelişmiş bir versiyonu
olarak açığa çıkabilir mi?
Deneyimime gelecek olursam, konu özür dilemekle alakalı. İş yerlerinde ve
özel hayatımdaki karşılaşmalarımda zaman zaman çatışmalar yaşıyorum. Çatışma
karşısında durup bekleyen, eli kolu bağlı duran bir birey değilim. Çatışmalarda
iletişimi elden bırakmamanın ve bunu yaparken de elden geldiğince iyi niyet ve
empatiyle, çözüm odaklı yaklaşmanın önemine inanıyorum.
Şu an bu satırları yazdığım zincir kahve dükkanında kasadaki görevli benden
fazla ödeme aldı. Bu ödemeyi kartımdan çekti. Görevlinin hatasını fark ettim ve
sakinlikle kendisine ifade ettim. Hata yapmadığını, benim hata yaptığım tepkisini
verdi. Hayır dedim, belki sesim yeterince çıkmamıştır, ondan yanlış duymuş
olabilirsiniz dedim ve bu esnada elim gayri ihtiyari maskeme kaydı, maskemi
indirdim. Çünkü bilinçaltımda muhtemel kodlama şu: Maske sesimi engelliyor.
Öyle değil aslında otomatik davranış olarak insanlar beni duymadığında sesimi
yükseltirken elim maskeye gidiyor. Hele bugünlerdeki ses kısıklığım beni epey
strese sokuyor. Neyse bunu not aldım, kodlamamı değiştirmeye çalışacağım.
Maskenizi takın lütfen dedi. Tamam, takıyorum, dedim ve taktım. Bir şeyler
söyledi ve bir sonraki müşteriyle ilgilenmeye geçti. Sorunum çözülecek mi
çözülmeyecek mi belirsiz kahve dağıtım barına doğru ilerledim ve o esnada fazla
ödeme nakit para olarak tarafıma iletildi.
Şimdi burada hem kendimi hem onu eleştiriyorum ve şu sonuçlara varıyorum.
Kendimle ilgili:
1-Maskeni kalabalık ortamlarda iletişim halindeyken indirme, hele bireyler
arasındaki mesafe az olduğunda daha da özenli davran Sinem.
2-Daha yavaş konuşabilirsin. Öfkeli de olsan daha yavaş ve daha alçak sesle
konuş çünkü insanlar kendilerine bağırdığımı ve saygısızlık ettiğimi
düşünebiliyor. Karşı tarafın algısını yönetemem ama kendime ders çıkarabilirim.
Yani sorarım kendime “Bunun yerine neyi deneyimlemek istersin?” Daha sakin ve
yavaş konuşmayı deneyimlemek isterim.
Karşı tarafla ilgili:
1-Hata yaptığın için özür dileyebilirsin. Çünkü hatalı olan sensin, mağdur
olan benim ve ben müşteriyim. Yani beni kaybetme bence.
2-Maskemi takmamı daha nazik ifade edebilirsin. “Maskenizi takın” bir emir
cümlesidir. Bu cümleyi net ve kararlı olmak için kullanabilirsiniz fakat ses
tonunuz ve beden dilinizle ve cümleye “lütfen” sözcüğünü ekleyerek daha nazik
ifade edebilirsin. Aynı cümlede hem kararlı hem de nazik olmak mümkün.
3-Beni ayakta bekletip ne yapacağımı bilmez halde bırakmak yerine beni
yönlendirebilirsin. Bir müddet şurada bekleyin çözeceğiz, diyerek beni
rahatlatabilirsin. Bu sayede ben de senin anlık çaresizliğini görmem. Hem
yetersizim izlenimi vermemiş olursun hem de daha sakin çalışmak için kendine
alan açabilirsin. Çünkü insanlar çalışırken izlendiklerinde, hele ki hatalarını
düzeltmeye çalışırken izlendiklerinde ister istemez strese girerler. Strese
girmemek için çözüm üretme konusunda deneyimli olmak gerekir ki görevlinin yaşını
ve yüz ifadesini dikkate aldığımda çok sakin kaldığı izlenimini alamadım.
Şiddetsiz iletişim felsefesi bize insanlarla ilgili deneyimlerimizi ben
diliyle anlatmamızı söylüyor. Yani sen rahatsız etmedin, ben rahatsız oldum;
sen kırmadın, ben kırıldım. Benceler, bana öyle geliyor kiler var bu dilde.
Çünkü benim düşüncem benim bakış açımın eseri. Gerçekleri değil benim gözümden
görünenleri benim akıl süzgecimden geçirip kendime has dilimle ifade ediyorum. Bu
dil bizi suçlayan bireyden kendi düşüncesini, duygusunu ifade eden bireye
dönüştürüyor. Böylece yanlış anlaşılmalara, iletişim kopukluklarına alan
bırakıyor ve bizi mükemmeliyetten kurtarıyor. En mükemmel halim şimdiki halim
ama kendi standartlarımın, kendi sistemimin mükemmeliyim ve ulaşmam gereken
evrensel bir mükemmeliyet ya da bir başkasının mükemmeliyeti yok. O zaman nasıl
bir ben olmak istediğime de ben karar veriyorum. Ve belki de daha iyi bir dünya
için işbirliği yapıp birbirimizi dinleyip, anlamaya çalışıp, hata yaptığımızda
özür dileyebiliriz.
Not: Görevliye iki kez hatırlattıktan sonra müdürle görüşmeyi ve sakinlikle
derdimi anlatmayı başardım. O da sakince beni dinledi, özür diledi ve sorunun nedenini (personelin sağlık sorunlarına bağlı motivasyon kaybı ve yorgunluğu) ve bana su ikram etti.
Bence bu tür paylaşımlar çok önemli. İletişim önemli. Bir de sağlığınızı
düşünüyorsanız (mesela boğaz çakranızla bağlantılı organlarınızın iyiliğini) o
zaman içinize atmayın ve kendinizi ifade edin.