İnsanlar hayatınıza boş yere girmiyor. Sizi sevmek ya da size bir şeyler öğretmek için giriyorlar. Bence hayatta insanlarla bizi bir araya getiren iki temel neden bu: sevmek ya da öğrenmek. Öğrenme bazen keyifli bazen de acı yoldan olabiliyor. Aslında acı yoldan olmasına biraz da biz sebep oluyoruz. Tatlılıkla öğrenmeniz gerekenleri öğrenmediğinizde sınav daha zor yoldan gelebiliyor.
Çeviribilimsel yolculuğum
esnasında çok değerli insanlardan çok önemli hayat dersleri aldım. Belki de bu
yüzden aldığım eğitimi salt mesleki ya da bilimsel olarak göremiyorum.
Çeviribilim hem bilimselliğiyle hem de eğitselliğiyle hayatıma işledi. O yüzden
diyorum ki çeviribilim hayatımın her yerinde. Bazen hayatı sorgularken, bazen
çözülmez sandığım sorunları çözerken ve bazen dönüşmeye çalışırken.
Dün bir dizi izliyordum. Dizideki
kanser hastası karakter kendine methiye düzmesi için insanları tatlı sert
motive ediyordu. “Bunları öldükten sonra arkamdan söylemenizin ben duymadıktan
sonra hiçbir anlamı yok, şimdi burada duymak istiyorum.” gibi sözler söyledi.
Ben de aynı fikirdeyim. Sizin ne kadar değerli bir insan olduğunuzu sizin
yüzünüze söyleyemeyecek ya da size hayattayken teşekkür edemeyeceksem siz
öldükten sonra arkanızdan methiyeler düzüp göz yaşı dökmemin ne anlamı var ki.
Tam da bu nedenle kendimce bir takdir kültürü geliştirdim ve her yoldan
uygulama yapıyorum ve bana iyi geliyor. Ne çok insanın benim için değerli
olduğunu, ne çok insanı sevdiğimi ve onlardan beslendiğimi bana hatırlatıyor.
Yalnız değilim!
O zaman başlıyorum. Umarım
yaşadığım deneyimleri kıskanır da hayattayken bir yolunu bulur bu insanlarla
tanışırsınız. Ve umarım onlar bu satırları okur ve ara sıra kulakları
çınladığında kimin onları andığını bilirler.
Ben araştırma görevliliğimi
İstanbul Üniversitesi çatısı altında yaşadım. Göreve başladığımda minik, cahil ama
öğrenmeye hevesli biriydim. Bir de bizim zamanımızda bilmemek ayıptı. O yüzden
öteki araştırma görevlilerine bakıyordum, onlar benim hocam oldu, dersime girdi
ya da lisans öğrenciliğim esnasında onlara akıl danıştım. Şimdi ise bana onlara
isimleriyle hitap etmemi söylüyorlardı. Aman ya Rabbim, müthiş stres! Nasıl
yapayım, hocama ismiyle nasıl hitap ederim? Neyse gel zaman git zaman bir şekilde
alıştım. Ve şunu öğrendim. Saygıyı ifade etmenin başka yolları da vardır. Saygı
gönülden gelir ve her hareketinize zuhur eder, tek bir söze bağlamamak gerekir.
Ama 21 yaşında bunu görmek ve rahatlamak çok kolay değil tabii ki. Bir gün
Taner Karakoç bana şöyle dedi: Ama bana hocam dersen rahat çalışamayız ki,
artık meslektaşız. Taner Hocamdan öğrendiklerimi sıralamaya kalkışsam bu yazının
sınırları yetmez. Ama üzerimde en çok etki bırakan öğretisi incelik konusunda
oldu. Onun ağzından duymamış olsam da ben ondan hep şu mesajı aldım: “Do not
Raise Your Voice, Improve the Argument” (Sesini Yükseltme, Sözünü Yükselt).
Hayatıma katılan, hayatımı
değiştiren, gördüklerimi farklı bir şekilde anlamlandırmama etki eden bir başka
özlü sözü ise Sinem Yazıcıoğlu’ndan duydum: “Olur öyle bazen!” Evet bazen öyle
olur, yani hayal etmediğiniz gibi, beklemediğiniz gibi ya da istemediğiniz
gibi. Buna aşırı tepki vermenin yersiz olduğunu, olanı olduğu gibi kabul
etmenin önemini bu sözden çıkardım ben. Olur öyle bazen! Ve ne çok kez
kullandım ben de sevdiklerimi sakinleştirirken, ders anlatırken…
Rana Kahraman Duru’nun hayatıma
bıraktığı iz ise bir işin çok boyutluluğuna dikkat etmek gerektiği oldu. Sözlü
çeviri dersi alıyorduk kendisinden. Hocam derste enteresan, daha önce hiç
görmediğim ve dersle doğrudan bağlantısını kuramadığım bir çalışma yaptırıyor.
Kendine bir “buddy” (kabin arkadaşı) seçeceksin. Sınıfın boş bir alanına onunla
geçeceksin. Sırtın onun yüzüne dönük ve ondan belki iki adım mesafede önünde
duracaksın ve ikiniz de hazır olduğunuzda kendini geriye doğru boşluğa
bırakacaksın ve onun seni nasıl tutup düşmekten koruduğunu göreceksin. Hımmm,
kabin arkadaşlığı demek böyle bir şey! Yani sözlü çeviri duyduğunu çevirmekten
ibaret bir iş değil, iş birliği, dayanışma, empati ve daha daha birçok şey
demek. Yapanlar dile gelsin, söylesin.
“Saçmalıyorsam düzeltin ama…”
diye söz başlayan bir hoca. Olur mu, olur. En azından ben şahit oldum.
Sözcüklerin minnetimi ifade etmeye yeterli olmadığı hocam, liderim, mentorum,
Betül Parlak Hocam. Bağlantı kurma üstadı, sorgulayan, hep başka bir bakış
açısı gösteren ve görünenin arkasındakini keşfetmen gerektiğine davranışlarıyla
ikan eden lider ruhlu hocam. İnsan bu kadar çok bilip bu kadar mütevazı olur
mu? Olabiliyormuş, umarım biraz olsun kendisine benzeyebilmişimdir. Hocam sizi
anlatırken saçmaladıysam ne olur bağışlayın.
Ve bir hoca ki hem davranışları
hem de sözleriyle başarıyı bana şöyle özetleyen: hedef koy, disiplinli ol,
küçük küçük ama düzenli, kararlı adımlarla çabala. Yıllar geçtikçe hocamı daha
iyi anladım ve Atomik Alışkanlıklar kitabını okurken aklın yolunun bir olduğunu
bir kere daha gördüm. Kıymetli Mine Yazıcı Hocam bana bu andıklarımı yaparsam
hayal ettiğim birçok şeye ulaşabileceğimi ve aynı zamanda teslimiyeti öğretti. “Olmuyorsa
bir nedeni vardır Sinem” derdi. Hocam haklıydınız, çabalayınca genelde oluyor
ve olmuyorsa sabretmek ve bazen de olmayışı kabullenmek gerekiyor. Ama genelde
çabalayınca ve doğru zaman gelince oluyor.
O biraz annemdir, biraz Alev
Ablam ve en çok da Alev Hocam. Öğrencilik ve iş hayatımdaki dönüm noktalarında
mutlaka adı geçer. Lisans stajım için staj yeri bulamadığımda beni sektörle,
Set Systems Çeviri Hizmetleri ile tanıştıran, yüksek lisans yaparken beni
dersten izinle çıkarıp araştırma görevlisi kadro ilanının çıktığını müjdeleyip
sarılan, YÖK bursu ile ABD’ye giderken döneceğime kefil olarak, tazminat
sözleşmesine imza atan… Onun sayesinde sektöre adım attım, onun sayesinde
çeviri teknolojileri ile tanıştım, onun sayesinde hayatım değişti. O bana hep
ama hep güvendi ve hep “Başaracaksın, eminim” mesajı verdi.
Kıskandınız mı? Kıskanın bence,
dünyada böyle güzel insanlar var, böyle güzel insanların (tesadüfen olmasa
gerek) bir araya geldiği ana bilim dalları var. Eğer motivasyonunuz, ilginiz ve
vaktiniz varsa çeviribilimde yüksek lisans yapın ve nerede yapacağınıza karar
verirken bu yazdıklarımı aklınızın bir yerinde tutun. Biraz değişik bu
çeviribilimciler. Haddinden fazla tatlı, haddinden fazla iyi ve fedakarlar.
Ayşe Nihal Akbulut Hocanın editörlüğünde çıkan Türkiye’de Çeviribilim kitabını
okumadıysanız karar verme sürecinize o okumayı da dahil edin, Işın Hocayla,
Ayşe Banu Hocayla, Dilek Hocayla, Sakine Hocayla, Turgay Hocayla, Aymil Hocayla
tanışın. Ama o da yetmez bence Çeviribilimcilerle tanışma fırsatlarını siz
yaratın, belki bir Zoom seminerinde, belki bir konferansta yaklaşıverin
yanlarına, okuyuverin yazdıklarını ve onların enerjisinin tadını çıkarın.
Sizden çeviribilimci olur mu?
Olur diyorsanız, değişime hazır olun. Çünkü çeviribilim benim hayatımı çok
değiştirdi ve iyi ki değiştirdi. İyi ki durduğum yerdeyim, iyi ki yollarım bu
değerli insanlarla kesişti. Şükürler olsun! Bu methiye bir başlangıç olsun,
devamı gelecek. Sevdiklerimizin onlarla ilgili ne düşündüğümüzü duymak hakkı bence
ve teşekkür etmek edene de teşekkürü kabul edene de iyi gelir. Bu yazıyı yazmak
bana çok iyi geldi, umarım okumak da size iyi gelmiştir.