24 Mart 2022 Perşembe

Çeviri nasıl öğrenilir?


Bilim biraz da ütopyadır. Turgay Hocamın aklıma attığı cümlelerden biri de buydu. Ne demek peki bilimin ütopya olması? Bence şöyle bir şey. Bilim yapan insan (ki bu insanın mutlaka formel bir eğitim almış olması veya belirli bir kurumsal kimliğinin olması gerekmiyor. Bilim insanı olmak için en mütevazı koşul bence bilime kafa yoran meraklı bir zihne sahip olmak.) biraz henüz gerçekleşmemiş olanın ve belki de asla gerçekleşmemiş olanın hayaline kafa yorar. Acaba daha ideal bir dünya yaratmada neler yapılabilir? Acaba dünyanın evrimine hizmet etmek adına insanlık için küçük kendim için büyük olan o adım ne olabilir?

Bugünlerde ütopya yapmak adına benim kafamı meşgul eden soru şu: Bugünün pandemik dünyasında, yeni normalde öğrenmek nasıl bir şey? Geçen sabah da Uğur Hocam bu soruya tekrar kafa yormama vesile oldu. Şöyle dedi ya da ben şöyle anladım: Ya Sinem bu çocukların dil becerilerini geliştirmeleri için başka hangi yöntemlere başvurabiliriz? Üzerinde çok da uzun düşünmeden dilimden şu sözcükler dökülüverdi: Ya hocam, çocuklar nasıl öğrenmekten keyif alıyorlarsa o yöntemi denesinler ve bu yöntem her bireyin kendine göre. Yani her öğrenme kendine özgü, bireyin şahsına münhasır (Buradan şahsına münhasır Eralp Hocama da selam gönderiyorum.). Bugünün dünyasında her şeyin özgünlüğünden, kendine özgülüğünden bahsediyorsak her öğrenme süreci de kendine has.

Peki bir çerçeve yok mu? Yani bir sonsuzluğun içinde miyiz? Hem öyle hem öyle değil. Sonsuz öğrenme potansiyelleri ile donatılmış olarak dünyaya geliyoruz. Ve galiba dünyaya geliş amacımız o sonsuzluğun içinde şu ana kadar bildiklerimizden yola çıkarak yani önce bilinenleri araştırıp bildiklerimizden yola çıkarak yeni bağlantılar kurmak ve öğrenme yolları keşfetmek. Çünkü insan sınır tanımayan bir varlık. Belirli bir çerçeve içine hapsedemiyorsunuz. Hem rutini, çerçeveleri, alışkanlıkları seviyor. Çünkü konfor alanımızda güvenli limandayız hem de o güvenli liman bir süre sonra bize sıkıcı gelmeye başlıyor ve o limanın ya sınırlarını genişletmek, onu dönüştürmek ya da o limandan ayrılıp yeni öğrenme potansiyellerine yelken açmak istiyoruz. Yaratmak istiyoruz! Ve bu yarattıklarımız da birbirimizin parmak izindeki küçük farklılıklar kadar birbirinden farklı. Kim bilir belki de bu yüzden şeytan ayrıntıda saklıdır demişler. J

Öğretim üyesi olarak üniversitede belirli bir müfredat çerçevesinde öğrencilerimin çeviriyi öğrenmelerine katkı sağlamaya çalışıyorum. Bir yandan öğrencilerin kaybolmuşluklarını görüyorum. Bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama bir yandan da öyle başka dünyaların insanları gibiyiz ki. Tam bu arkadaşların bir şey öğrenmeye niyeti yok derken onlar aslında öyle olmadıklarını gösteren davranışlar sergiliyorlar. Bir türlü senkron olamıyoruz.

Sonra kendime bakıyorum. Acaba diyorum benzer süreçlerden geçiyor olabilir miyiz ve benim için sorun teşkil etmeyen bu süreç formel eğitim almakla yükümlü olan onlar için bir sorun teşkil ediyor olabilir mi? Çünkü ben öğrenme yolculuğuma kendi hızımda kendi meraklarım doğrultusunda ve müfredatımı kendim belirleyerek, yöntemimi kendim şekillendirerek devam ediyorum. Yani I am an empowered student. Neyi nasıl öğrenmek istersem öyle öğreniyorum. (Mesela dans etmeyi ilk önce adım çalışarak başlamadım.) Yani dünya acaba herkesin tamamen kendi hızında, kendi hedefleriyle, kendi başına öğrenen bireylerin dünyasına dönüşüyor olabilir mi? Öğrenmeden yoksun bir hayat tasavvur etmek bence mümkün değil. Çünkü dünya döndükçe dönüşüyor. Bu dönüşüme ayak uydurmak için yeni beceriler geliştirmek yeni bilgilerle donanmak zorundayız. Ve bence başka türlü de hayattan keyif alamıyoruz. Öğrenmediğimizde ve yaratmadığımızda sürekli rutinlerle yola devam ettiğimizde ruhumuz ölüyor. (Ölmüşüm de ağlayanım yokmuş durumu.) Ama bu süreç biraz bizim bugüne dek alışkın olduğumuzdan farklı bir sürece dönüşüyor gibi.

Öncelikle bence keyifle öğrenme diye bir kavram var. Bence en etkili öğrenenler keyifle öğrenenler. Keyif öğrenenin merkezinden bakarak analiz edebildiğiniz bir şey ve herkesin keyif anlayışı farklı. Ve bireylerin keyif beklentilerine sanki formel eğitimle cevap vermek pek mümkün değil gibi. Çabuk sıkılan bir jenerasyonla karşı karşıyayız ve gençler hemen pes ediyor ya da hemen sıkılıyor demek de mümkün ama madalyonun diğer yüzünde de şu da olabilir mi: Acaba biz de geçmişte sıkılıyorduk ama kendimizi ifade etmiyor muyduk? Çünkü öğretmen en doğrusunu biliyordu ve öğretmenin çizdiği yoldan saptığımızda strese giriyorduk. Öğrenme sürecimizde ipler daha çok öğretmenin elindeydi. Şimdi ise öğrencinin elini güçlendiren bir sistem yaratma yolundayız. Ve öğrenci beklentisine cevap bulamadığında daha açık bir şekilde bilgi ile yaşadığı karşılaşmada hissettiklerini ve düşündüklerini daha açık bir şekilde ifade ediyor. Umduğunu bulamadığında derse gelmeyerek, gelse de katılmayarak tepkisini ifade ediyor. Bilgi kaynakları arttı, bilginin kaynağı olma konusunda öğretim üyesinin gücü giderek azalıyor. Bizler de sahip olduğumuz bilgileri daha fazla yazıya geçirerek ya da videolarla, ses kayıtlarıyla kayıt altına alarak kolektif bellek arşivini daha da zenginleştiriyoruz. Bu durumda internet ciddi bir eyleyen rolü görüyor. Öğrenci de bir anlamda şu mesajı veriyor gibi: Kaynaklar elimin altında hazır nazır olsa ve ben bu kaynaklardan istediğim şekilde besleniyorum. Siz bana bu süreçte sadece kolaylaştırıcı olun. Bana öğretmeyin çünkü ben kendi kendine öğrenebilen bir varlığım. Ve benim kendine has bir beynim var, benim beynimin nasıl öğrendiğini en iyi ben bilebilirim. O zaman acaba beynimizi tanımaya mı yönelmek lazım?

Tek bir soru: Çocuğunuz kaşık tutmayı nasıl öğrendi?

14 Şubat 2022 Pazartesi

Bir Canlı Yayının Ardından: Gençlerin Yabancı Dil Bölümü Tercihleri

Dün akşam Instagram hesabım üzerinden İngilizce Öğretmeni arkadaşım Tutku Önder ile bir canlı yayın gerçekleştirdik. Tutku Çorum Anadolu Lisesinden arkadaşım. Aynı sıralarda oturduk, öğrendik, aynı sokaklarda yürüdük, eğlendik, birlikte güldük, eğlendik. Özetle çokça zaman geçirdik ve geçmişi anarken onu hep güzelliklerle hatırlarım.

Tutku çok vefalı bir dostum ve aynı zamanda çok emektar bir öğretmen. Çorum Mehmehçik Anadolu Lisesinde çalışıyor. Öğrencilerinin geleceğe ilişkin tercihlerini kendine dert edinmiş bir eğitimci. Onların kendisiyle benzer yollardan geçerken daha geniş bir vizyonla yol almasını ve onun yaptığı hataları yapmamasını çok önemsiyor. Erasmus programı kapsamında çok güzel projelere imza atmış ve bence Çorum’un gururu eğitmenler arasında ön sıralarda yer alıyor. İyi ki var böyle değerler ve iyi ki Türkiye’deki tüm olumsuzluklara rağmen gençlere umut olmaya ve onları desteklemeye devam ediyorlar.

Tutku’yla canlı yayınımızda öğrencilerin geleceğe ilişkin kaygılarını konuşurken galiba hayat tekerrürden ibaret dedim. Dünya değişse de dertler aynı kalıyor. Gençler garanti bir mesleğe sahip olmak, özgür olmak, az yorulmak ama çok kazanmak ve hayattan keyif almak istiyorlar. Öyle iyi anlıyorum ki. Yaşamımızdaki tüm olumsuzluklara rağmen mücadele etmeye devam ediyorlar ve bu hepimiz için gerçekten çok umut verici.

Peki, hangi yoldan gitmeli? Yabancı dil üzerine bir bölümde okuyacaklarsa öğretmenlik mi yazmalı, mütercim-tercümanlık mı, dilbilim mi, dil edebiyat mı, kültür çalışmaları mı? Peki, hangisine puanımız yetecek? Sınav günü her şey yolunda gidecek mi, sınava konsantre olabilecekler mi, sağlıkları yerinde olacak mı, şansları yaver gidecek mi? Sadece bu kaygı verici sorulara odaklanmak ve kendimizi geleceğe dair stresle boğuşurken bulmak mümkün. Bu tür kaygı ve korkuları hiç eleştirmiyorum, yargılamıyorum ve elimden geldiğince empatiyle yaklaşmaya çalışıyorum.

Peki, tüm bu sorulara verilebilecek kısa bir cevap var mı? Bence var. İnanç çok önemli çünkü inandıklarımı yaşıyoruz, inandıklarımızı çekiyoruz hayatımıza. Adeta inançlarımızla iç dünyamızdan evrene davetiyeler yolluyoruz. Bu yüzden kendimizi nasıl gördüğümüz ve hayattan ne beklediğimiz çok önemli. Ne bekleyebiliriz peki? Ne kadarını istemeye hakkımız var? Hep dile getiriyorum. Hayatla işbirliği yapın. Evren, hayat sizin aleyhinize değil lehinize bir düzen sunuyor. İsteklerimiz, beklentilerimiz ve umutlarımızla şimdiyi ve geleceği ya da belki de en doğrusu anı yaratıyoruz. Bunun için ne istediğimize, ne beklediğimize ve ne için umut beslediğimize zaman ayırmak çok önemli. Bazen hayat koşturmacası içinde ders dinlemeye, ödev yapmaya, sınavlara hazırlanmaya, satın alacağımız kitapları araştırmaya çokça zaman ayırıyoruz ama “Ben hayattan ne bekliyorum?” sorusu üzerinde yeterince durmuyoruz. Hâlbuki hayata dair planlar yapmadan, aksiyon almadan önce ne yaşamak, neyi deneyimlemek istediğimize odaklanmak, cevaplara ulaşmak ve bu cevapları beynimize net bir şekilde kodlamak çok çok önemli. Çünkü bu kodlar planlarımızı ve adımlarımızı biçimlendiriyor.

Peki, bunları yaptıysak kesinlikle istediğimiz hedefe ulaşacak mıyız? Hedef garanti mi? Değil. Bazen hedeflere tam istediğimiz zamanda ulaşırız, bazen biraz gecikmeli ulaşırız, bazen de hedefe varamayız. Burada durup hatırlamak gereken önemli bir kavram var, o da teslimiyet. Yani istedim ama olmadı. E o zaman da belki hayatın sizin için bir bildiği, sizin gözünüzden kaçırdığınız ve artık almanız gereken bir ders vardır. Yani bence evren, hayat sizi cezalandırmaz. Sadece bazen keyifle öğreniriz, bazen de acıyla. İkisi hayatın olmazsa olmazı, tuzu biberi. Acı olmadan keyfi, keyif olmadan acıyı kavrayamıyoruz. Karşıtlıklar ve ikilikler dünyasında yaşıyoruz. Biri olmadan diğeri, diğeri olmadan biri hayat bulamıyor. O zaman hem keyfe hem acıya kucak açmak ve her ikisini sunan deneyimlerimize de merakla bakmak lazım. O zaman bir kez daha aynı soruyu soralım: Öğretmenlik mi yazmalı, mütercim-tercümanlık mı, dilbilim mi, dil edebiyat mı, kültür çalışmaları mı? Bilmem J Sen hangisini deneyimlemek istersin genç arkadaşım? Bu kararı ancak sen verebilirsin? Biz eğitimcilere düşense senin bu kararı alma, tercihini yapma yolculuğunda sana rehberlik etmek. Unutma! Hayat senin, karar senin, bilgelik sende! Biz senin bilgeliğine birazcık katkıda bulunmak için hayatına giren rehberleriz. Hiçbir karşılaşma nedensiz değil. Eğer canlı yayında karşılaştıysak, yani gelip bizi dinlediysen mutlaka bir nedeni var. Sor kendine, acaba neden o akşam o ekranın karşısında bizi dinledin. Merakla bak bakalım, neler gelecek aklına?

Instagram kullanıcı adım: sinemcanm